Uzun bir bayram tatilini geride bıraktıktan sonra çok yoğun
bir temponun içine girdik. Tahminim özellikle evde okula giden çocuğu olan her
ev için aynı şeyler geçerli. Sabah kalkmakta zorlanan çocuklar, sürekli bir
telaşe, ödevler, sınavlar. Üstelik onların yoğunluğu o kadar fazla ki onların yanında ben kendi işlerimi unutup onların işlerini
kolaylaştırmaya çalışıyorum.
Benim ve eşimin de Eylül-Ocak arası baş döndürücü bir
tempoda giden işlerimiz var. Böyle olunca özellikle geçen hafta sürekli koşturan bir
aile olarak işlerin içinde kaybolup gittik.
Çocukların eğitim sistemimizden dolayı ne hale geldikleri bir
haftada bile ortaya çıktı. Şimdiye kadar bunun farkındaydım ama içinde
değildim. Çoğu anne baba gibi, çocuklarımızı bu tempoya esir etmeyeceğimizi,
önemli olanın onların sağlıklı olmaları gerektiğini düşünüyorduk. Ama şimdi
elimizdeki tüm tercih haklarımız alınmış gibi görünüyor. Bu yıl kızım TEOG
sınavına giriyor. O önde, biz arkasında koşup duruyoruz. Okulu Ağustos ayında haftada 5 gün etütlere
başladı. Yazın ortasında sabah 7:30’da yollara düşüp, yorgun argın gelip bir de
verilen ödevleri yaptı. Okul açıldıktan sonra daha da çılgın bir tempoya girdi.
Hafta içi okul, hafta sonu etüt, sürekli test çözme, her gün daha fazlası. İşin üzücü
yanı elinizden hiçbir şey gelmiyor olması. Yapabileceğiniz tek şey çocuğunuzun
hayatını kolaylaştırmaya çalışmak, gıdasına ve uykusuna dikkat etmek, kuralları
mümkün olduğunca gevşetmek. Bu çocukların bir de ergenlik çağında olduklarını
düşününce aslında hepimizin çocuklarımıza nasıl bir kötülük yaptığımız ortaya
çıkıyor. Şu sistem yüzünden ne yazık ki ne velilerin, ne öğretmenlerin
yapabileceği bir şey var. Herkes ortada varolan ve kimseyi mutlu etme imkanı olmayan
bir sistemde kaybolup gitmiş durumda.
İster istemez kendi çocukluğumuzla karşılaştırma yapıyorum
ve bizlerin ne kadar şanslı olduğunu görüyorum. Ben hep yarım gün okula gittim.
Sabahçı isem öğleden sonralarım serbestti, öğleciysem uykumu tam olarak alma
şansım vardı. Her zaman iyi bir öğrenci oldum ama hiç de masanın başında
saatler geçirdiğimi hatırlamıyorum. Dersaneye lise son sınıfta, hafta sonları, herkes gidiyor diye gittim ama zaten hafta içi
çok yorulduğumu düşünen babamı ikna
etmek hiç de kolay olmadı. Ortalama bir çalışma ile sınava hazırlandım ve
ülkenin en iyi mühendislik fakültelerinden birine girdim. Elimden geldiğince
çalışmıştım ama şu anda sadece 13 yaşında olan kızımın temposuna baktığımda ne
kadar rahat bir yıl geçirdiğimi görebiliyorum. Okulumu tam zamanında bitirdim.
Yine gerektiği kadar çalıştım. Çalışma zamanı verimli çalışarak ama gezmeyi ve
dinlenmeyi hiç ihmal etmeyerek. Hiç işsiz kalmadım ve her işim bir öncekinden
daha iyi oldu.
Bizler, tüm hayatımızı çocuklarımızın rahatı için ayarlayan anne babalar ne yazık ki
çocuklarımızı harcıyoruz. Ben işte yoruldum derken onlar sabah akşam servise
binip trafiğin çilesini çekerek okula gidiyor, tüm gün ders dinliyor, akşam da
yalnızca ödev yapıyorlar. Çocuklarına anlatacakları hiçbir şey yok bu yıllara
dair. Kısa sürede kaç soru çözebileceği konusundan başka geliştirebileceği bir
yeteneği yok. Bu temponun getirisi ise sadece iyi bir liseye girmek. Bizlerin
mahallemizde hangisi varsa ona kaydolduğumuz liseye, onlar tüm çocukluklarını
feda ederek giriyorlar. Lisede de aynı tempo devam ediyor. Ta ki üniversiteyi
de bitirip bir işe girinceye kadar. O zaman da iş temposu başlıyor. Düşündükçe
afaganlar basıyor.
Şeytan diyor al çocuklarını okuldan, git bir köye yerleş,
yetiştirdiğini ye, pişir, neye ihtiyaç duyarsan onu öğren. Belki de bizim
çocuklarımız öyle yapacaklar. Eskiden 20 yıl çalışan emekli oluyordu. Ki 20
yıllık çalışma hayatının sonlarına yaklaşmış biri olarak bunun çok insani bir rakam olduğunu düşünüyorum. Bu çocuklar 5 yaşında bu tempoya başladılar.
25-30 yaşlarında emekli olmak isteyecekler. Olamayınca da bezgin, yorgun
gençler olarak yaşayacaklar.
Bir şekilde bunun düzeleceğinden eminim, çünkü bu
sürdürülebilir bir şey değil. Ama birkaç nesli de böyle kaybedeceğiz. Belki de
onlar bizim onlara yaptıklarımızı kendi çocuklarına yapmamak için
değiştirecekler her şeyi.
Bizde durumlar böyle. Aslında bambaşka şeylerden bahsetmekti
niyetim. Ama daha bir haftada bu kadar
dolmuşum ki içimi döktüm.
Esas yazmak istediğim çalışan annelerin hayatlarını nasıl
planladıklarına dair gözlemlediklerim. Özellikle pinterest sayesinde hem
ailesine, hem kendisine zaman ayırabilen,çalışan, üstelik ev işlerini de tam
olarak hiç de yorulmadan halledebilen annelerdi yazmak istediğim. Onların
genel hayat planlamaları. O da bir
sonraki yazının konusu olacak artık.
Herkese mutlu haftalar.
böyle eğitim sistemininn içine edeyim den daha fazlasını demek isterdim ama faydası yok. Daha ilkokuldakki oglumun kosturmasını gorunce ortaokul ve liseden korkar oldum. En iyi okullarda okuyup basarılı olsalarda bu ülkede maalesef sırtını dayayacağın ensesi kalın bir akraban olmadıkca işler yine çıkmaza girecek.
YanıtlaSilBen de öyle düşünüyorum. İşin ilginç yanı sadece ülkemizde değil, tüm dünyada da durum aynı. Çocuklarının bu kadar sınava maruz bırakılmasına karşı örgütlenmeye başlayan aileler, ise Amerika'da Milli Eğitim Bakanı dünyanın gerçeklerinden uzak olmakla suçluyormuş. işimiz çok zor yani.
SilO kadar olumsuz olmayalım arkadaşlar. Nice okulu kalmamış yersiz yurtsuz insanlar var. Halimize şükredelim yinede. İnsanoğlu her türlü koşula alışmaya programlıdır. örneğin aşağılamak adına değil ama sokakta anneleri ile beraber çoğu zamanını çöplüklerde geçiren çingenelere bakın. Hiç bir şey oluyormu? Çünkü o koşullara alışıyor. Bizim çocuklarımızda bu koşullara alışıyor. Öğrenmenin bu kadar hızlı olduğu zamanda eminim eski günler olsaydı çok sıkılırlardı. benim nacizhane fikrim de buydu. Sevgiler...
YanıtlaSilOkullarda zorlama eğitim yerine öğrenmeye dayalı eğitim olsaydı sizinle aynı fikirde olabilirdim. Mesela 8 yaşındaki oğlum rüzgar enerjisinden nasıl elektrik üretebileceği konusunu günlerce araştırdı ve bayağı ilerleme kaydetti. Ama sabahtan akşama test çözmenin onlara neler öğrettiği konusunda şüphelerim var. Şu koşturmacada gerçekten merak ettiklerini öğrenmeleri imkansız.
Sil