25 Ekim 2015 Pazar

Badminton Çantası

Yine uzun bir ara verdim. Bir yandan çocukların koşturması, bir yandan iş derken günler öyle çabuk geçiyor ki. Yavaşlasa da bir şeyler yapıyorum yine. Bayağı da birikti aslında. Bugün şeytanın bacağını kırıp yazmaya karar verdim. Son yaptığım oğlum için badminton çantası oldu. Kırtasiyeden raketlerini alırken hiç farkına varmadım bu çocuk bu raketleri nasıl taşıyacak diye. Sonra bir baktım koca bir torbaya koymuş öyle götürüyor. Anne yüreği dayanamadım ve bir çanta diktim :


Kumaşım daha önce lego çantası ve t-shirt diktiğim kumaşın kalanları. Kumaş bereketli çıktığı, oğlum da çok bayıldığı için yine aynı kumaşı kullandım. Bir de kalemlik çıkacak gibi. İç astar olarak da bir çikolata firmasının dışı baskılı, içi düz olan bez torbasını kullandım.

Çantayı tersine çevirdim, yazılı kısmı içte kalacak şekilde diktim. Yandaki kumaşlarını da dikkatlice çıkardım ve onlarla da sap kısmını yaptım.

Arkadaşıyla oynamak için iki raketi sürekli taşıdığından önce iki raketi birbirine bantladım, sonra kabaca kalıbını çıkardım. Toplarını da içine koyması için biraz genişçe kestim.
 

 Açma-kapama yerine metre ile satılan fermuarlardan diktim. Fermuarı önce kapalı olarak ve kesmeden diktim, sonra kestim. Fermuarın kenarları sonradan sıkışmasın diye fermuarı astarla kumaşın arasına sıkıştırarak diktim. Bunun için biraz uğraştım ama değdi.

Sap kısmını da kabaca ölçü alarak diktim. Sonra da evdeki ıvır zıvır kutumdan kimbilir nereden söküp sakladığım bir çanta sapını diktim. İşte bu kadar. Dikişi pek zor olmadı ama bolca beyin jimnastiği yaptım. Erkek çocuklara yapılacak şeyler daha kısıtlı olunca, oğlumun istekleri hemen ön sıraya geçiyor. Onun ve tabii ki arkadaşlarının beğenmesi de işin kaymağı oldu. Herkese mutlu haftalar...

6 Ekim 2015 Salı

Çocuklarımızı Gerçekten İyi Yetiştiriyor muyuz?

Uzun bir bayram tatilini geride bıraktıktan sonra çok yoğun bir temponun içine girdik. Tahminim özellikle evde okula giden çocuğu olan her ev için aynı şeyler geçerli. Sabah kalkmakta zorlanan çocuklar, sürekli bir telaşe, ödevler, sınavlar. Üstelik onların yoğunluğu o kadar fazla ki  onların yanında ben kendi  işlerimi unutup onların işlerini kolaylaştırmaya çalışıyorum.

Benim ve eşimin de Eylül-Ocak arası baş döndürücü bir tempoda giden işlerimiz var. Böyle olunca  özellikle geçen hafta sürekli koşturan bir aile olarak işlerin içinde kaybolup gittik.

Çocukların eğitim sistemimizden dolayı ne hale geldikleri bir haftada bile ortaya çıktı. Şimdiye kadar bunun farkındaydım ama içinde değildim. Çoğu anne baba gibi, çocuklarımızı bu tempoya esir etmeyeceğimizi, önemli olanın onların sağlıklı olmaları gerektiğini düşünüyorduk. Ama şimdi elimizdeki tüm tercih haklarımız alınmış gibi görünüyor. Bu yıl kızım TEOG sınavına giriyor. O önde, biz arkasında koşup duruyoruz.  Okulu Ağustos ayında haftada 5 gün etütlere başladı. Yazın ortasında sabah 7:30’da yollara düşüp, yorgun argın gelip bir de verilen ödevleri yaptı. Okul açıldıktan sonra daha da çılgın bir tempoya girdi. Hafta içi okul, hafta sonu etüt, sürekli  test çözme, her gün daha fazlası. İşin üzücü yanı elinizden hiçbir şey gelmiyor olması. Yapabileceğiniz tek şey çocuğunuzun hayatını kolaylaştırmaya çalışmak, gıdasına ve uykusuna dikkat etmek, kuralları mümkün olduğunca gevşetmek. Bu çocukların bir de ergenlik çağında olduklarını düşününce aslında hepimizin çocuklarımıza nasıl bir kötülük yaptığımız ortaya çıkıyor. Şu sistem yüzünden ne yazık ki ne velilerin, ne öğretmenlerin yapabileceği bir şey var. Herkes ortada varolan ve kimseyi mutlu etme imkanı olmayan bir sistemde kaybolup gitmiş durumda.
İster istemez kendi çocukluğumuzla karşılaştırma yapıyorum ve bizlerin ne kadar şanslı olduğunu görüyorum. Ben hep yarım gün okula gittim. Sabahçı isem öğleden sonralarım serbestti, öğleciysem uykumu tam olarak alma şansım vardı. Her zaman iyi bir öğrenci oldum ama hiç de masanın başında saatler geçirdiğimi hatırlamıyorum. Dersaneye lise son sınıfta,  hafta sonları,  herkes gidiyor diye gittim ama zaten hafta içi çok yorulduğumu düşünen  babamı ikna etmek hiç de kolay olmadı. Ortalama bir çalışma ile sınava hazırlandım ve ülkenin en iyi mühendislik fakültelerinden birine girdim. Elimden geldiğince çalışmıştım ama şu anda sadece 13 yaşında olan kızımın temposuna baktığımda ne kadar rahat bir yıl geçirdiğimi görebiliyorum. Okulumu tam zamanında bitirdim. Yine gerektiği kadar çalıştım. Çalışma zamanı verimli çalışarak ama gezmeyi ve dinlenmeyi hiç ihmal etmeyerek. Hiç işsiz kalmadım ve her işim bir öncekinden daha iyi oldu.

Bizler, tüm hayatımızı  çocuklarımızın rahatı  için ayarlayan anne babalar ne yazık ki çocuklarımızı harcıyoruz. Ben işte yoruldum derken onlar sabah akşam servise binip trafiğin çilesini çekerek okula gidiyor, tüm gün ders dinliyor, akşam da yalnızca ödev yapıyorlar. Çocuklarına anlatacakları hiçbir şey yok bu yıllara dair. Kısa sürede kaç soru çözebileceği konusundan başka geliştirebileceği bir yeteneği yok. Bu temponun getirisi ise sadece iyi bir liseye girmek. Bizlerin mahallemizde hangisi varsa ona kaydolduğumuz liseye, onlar tüm çocukluklarını feda ederek giriyorlar. Lisede de aynı tempo devam ediyor. Ta ki üniversiteyi de bitirip bir işe girinceye kadar. O zaman da iş temposu başlıyor. Düşündükçe afaganlar basıyor.

Şeytan diyor al çocuklarını okuldan, git bir köye yerleş, yetiştirdiğini ye, pişir, neye ihtiyaç duyarsan onu öğren. Belki de bizim çocuklarımız öyle yapacaklar. Eskiden 20 yıl çalışan emekli oluyordu. Ki 20 yıllık çalışma hayatının sonlarına yaklaşmış biri olarak bunun  çok insani bir rakam olduğunu düşünüyorum.  Bu çocuklar 5 yaşında bu tempoya başladılar. 25-30 yaşlarında emekli olmak isteyecekler. Olamayınca da bezgin, yorgun gençler olarak yaşayacaklar.
Bir şekilde bunun düzeleceğinden eminim, çünkü bu sürdürülebilir bir şey değil. Ama birkaç nesli de böyle kaybedeceğiz. Belki de onlar bizim onlara yaptıklarımızı kendi çocuklarına yapmamak için değiştirecekler her şeyi.


Bizde durumlar böyle. Aslında bambaşka şeylerden bahsetmekti niyetim.  Ama daha bir haftada bu kadar dolmuşum ki  içimi döktüm.

Esas yazmak istediğim çalışan annelerin hayatlarını nasıl planladıklarına dair gözlemlediklerim. Özellikle pinterest sayesinde hem ailesine, hem kendisine zaman ayırabilen,çalışan, üstelik ev işlerini de tam olarak hiç de yorulmadan halledebilen annelerdi yazmak istediğim. Onların genel  hayat planlamaları. O da bir sonraki yazının konusu olacak artık.


Herkese mutlu haftalar.